Kayıp akşam

Harbord çöp atmak için çıktı. Beşinci katta yaşıyordu. Her katta üç daire vardı. Apartman yıllardır dokunulmamış gibiydi. Duvarlarda çıkartmalar, çizikler, katman katman toz vardı. Tavanlarda rutubet birikmişti, lambalar çalışmıyordu.

Merdivenlerden inerken alt katın lambasının bozuk olduğunu fark etti. Derin bir nefes aldı ve telefonuna uzanmak istedi. Ama o sırada çöp poşetinden birkaç damla pis su ayağına sıçradı. Poşetleri merdivene bırakıp telefonu aldı. Sinirlendi ama bir şey demedi. Poşetleri yeniden aldı, telefonunun ışığını açtı ve inmeye devam etti. İkinci kata geldiğinde apartmanlardan birinden çığlık kıyamet bi seks sesi...

Apartmanda sadece bir kişiyi tanıyordu: karşı dairedeki Zerdan. Her zaman depresyonda olurdu. Yakın arkadaş değillerdi ama birbirlerini tanıyorlardı. Merdivenlerde karşılaştıklarında yere bakarlardı. Konuşmazlardı.

Sonunda apartmandan çıktı. Çöpü bırakmak için sokağın başına yürümeye başladı. Her zaman Yunanistan’da yaşamayı hayal ederdi. Yüzmeyi düşünmeyi severdi ama hiç denememişti. Denizi bile hiç görmemişti. Yine de düşündüğünde kendini hafiflemiş hissederdi.

Çöpleri attı. Ne yapacağını bilmeden yürümeye başladı. Bir sigara aldı ve parka doğru ilerledi. Bankta otururken, karşıdan geçen çocuklara takıldı gözü. Birden kendi çocukluğu geldi aklına. Ne kadar büyümüştü. Ne çok şey geçmişti üzerinden. “Ben de öyleydim,” dedi içinden. “Annemin elini tutardım, beni parka götürürdü. Şimdi kendi çocuğumu getirecek yaştayım. Ama çocuk yapacak kadar büyümek? Ya istemiyorum, ya da ruhum o kadar büyümedi.” Belki çocukluğu onu şımartmıştı. İyi mi olmuştu? Yoo. Bak işte haline. Hiçbir şeyden memnun değildi. Çünkü hiçbir şey, memnun olacağı gibi değildi. Bir yerden sonra yaşamayı bırakmış gibiydi. Zaman sadece geçiyor, geçtikçe içini sıkıyor, daraltıyor, acıtıyordu. “Neden yaşıtlarım gibi değilim?” diye düşündü. “Neden onlar kadar canlı, hevesli ya da en azından öyleymiş gibi görünmüyorum?” Cevap yoktu. İç sesi de susmuyordu. Düşünmek yoruyordu artık. Daldı, uzun bir suskunluğa. Eve dönerken birkaç bira, bir de ucuz bir şarap aldı. Saat daha akşama yaklaşmamıştı. Ama içti. Açtı, ama içti. Sıkılmıştı, ama içti. Sonra rezil bir şekilde sızdı. Havanın sıcaklığıyla terlemişti. Alkol ve sigaranın kokusu her yere yayılmıştı. Başı dönerek kapandı gözleri. Ve sızar sızmaz, gözünden fark edilmeden birkaç damla yaş aktı.